Sanat işi çatlak bir iş!

GİRİŞ TARİHİ:  24.06.2010, 10:08 GÜNCELLEME TARİHİ:  24 Haziran 2010 Perşembe, 10:08

Sekizinci albümü 'İnce İnce' ile yine büyük beğeni kazanan Kubat, "Normal insan gibi konuşuyorum ama aslında normal değilim. Çünkü bu sanat işi çok çatlak bir iş" dedi ve karakteriyle ilgili bilgi verdi: "Hassas ve pozitifim. Kolay kolay sinir olmam ama sinirlendiğim zamanlardaki halimden nefret ederim"

İki buçuk yıl aradan sonra çıkardığı 'İnce İnce' adlı albümü ile yine kulakların pasını silen Kubat, bugün Turkcell Kuruçeşme Arena'da konser verecek. Belçika'da müzikle uğraşmasaydı uyuşturucu kullanan, alkolik, kayıp gençlerden birine dönüşebileceğini söyleyen Kubat, içini GÜNAYDIN'a döktü.

'İnce İnce' nasıl bir albüm oldu?
Bu sekizinci albümüm, çok içime sindi. Heyecanlıyım. Her albümde olmaz bu. Hem küçük bir çocuğun heyecanı, hem de olgun bir adamın tecrübesini duyacaksınız albümde. Müziğe 4-5 yaşlarında başladım. Emekliliğim gelmiş aslında.

Türküleri değişik bir soundla yorumluyorsunuz. Türkülerin soundlarının değiştirilmesine tepki gösterenler var. Ne söyleyeceksiniz?
Buna katılmadığım için özellikle böyle işler yapıyorum. Bizden önceki jenerasyonda Cem Karaca ve Barış Manço'lar da zamanın türkülerini çok sesli söylediler. Ama bizim jenerasyonda, yani popun patladığı 1995 yıllarında yoktu bu.

Siz türkülerle iç içe mi büyüdünüz?
Evet, sürekli türkülerin söylendiği bir evde büyüdüm. Ancak Belçika'da Batı Müziği'nin de içindeydim. Bazen insan kendi değerini bilmiyor. Başkaları uyarınca farkına varıyor. Bende de öyle oldu. Ondan sonra Türkiye'ye geldim ve duymak istediğim müziği yaptım. Türk Halk Müziği mirastır, tarih kokar. Bunları süsleyip sunmak, özen gösterilmesi gereken bir konu. Çok ağır bir yük.

BELÇİKA'DA DA STARDIM!
Yurtdışındaki ikinci kuşaklarda bir dejenerasyon var. Siz bunu yaşadınız mı?
Afyon Emirdağ'dan kalkıp Belçika'ya gitmiş bir ailenin çocuğuyum. Ailemiz entegrasyonu yaşarken bizler dünyaya gelmişiz. Ben onları anlamaya çalışarak, o dejenerasyonu yaşamadım. Evde de müziğin, sanatın verdiği muhteşem bir güzellik vardı, onlardan nasibimi aldığım için belki de böyle oldu. Kısacası hayatımda müzik olmasaydı; Belçika'da kaybolmuş gençlerden olurdum. Ama evet, yurtdışındaki ikinci jenerasyon maalesef kayıp.

Belçika'dan Türkiye'ye döndüğünüzde çok farklı bir camiaya girdiniz. Sanat dünyasına kolay adapte oldunuz mu?
Ben mikrofonla çok erken yaşta tanıştım. Belçika'da da kendi çapımda bir kitlem vardı, stardım. Aslında Türkiye'ye biraz hazır geldim. Esas geliş sebebim ise; İstanbul'a aşık olmamdı. İstanbul'da yaşamak istediğim, bir ayağımın burada olması gerektiğini düşündüğüm için albüm yapma fikri doğdu. İlk albümüm özellikle müzisyen camiasında çok beğenildi. Görüntüde saçlar uzundu, enteresan geldi. Türk Halk Müziği denince saz-maz, bıyık, takım elbise akla geliyordu, ben yeni bir şeydim. Farkına varıldım. İkinci albümde de çok güzel bir patlama yaptım.

Sokakta tanınmak, şöhretli olmak nasıl bir duyguydu o dönemler?
Entresan bir süreçti. İlk albümde klip yayınlanmaya başlamıştı. Bir gün Bebek'te otururken, yanıma Sertab Erener geldi ve "Seni buldum" dedi, daha sonra Sezen'i (Aksu) yanıma getirdi, "Bahsettiğim adam bu" diye. Onların o beğenileri benim için en büyük destekti. Ama tanınmak zor bir şey. Eğer durgun, yorgunsam; sokağa çıkmıyorum. Çünkü selam verildiğinde karşılık vermememek beni üzer. Üzülmek istemediğim zaman sokağa çıkmıyorum. İnsan olmayı, rahat olmayı ıskalamak istemiyorum. Korumalarla falan gezmeyi de sevmem. Seni bir yere koyuyorlar, bu defa yaşamı ıskalıyorsun, gün görmeden gidiyorsun dünyadan. Mesela Michael Jackson öldüğünde çok üzülmüştüm. Dünya starı ama çok rahat bir hayatı olmadı.

Bir star hayatı ıskalamadan, normal insanlar gibi yaşayabilir mi?
Hayattan kopmadan da kral-kraliçe olabilirsin. Tabii ki bütün dünya beni dinlesin isterim ama bu hayattan koparak da yaşayamam. Kral olmanın bedeli çok ağır. Büyük başın derdi büyük oluyor. Herkesin derdi, sıkıntısı var. O kadar problemli ki bu zirveler, buna gerek var mı diye düşünüyorum.

KALBİM 'ŞÜKÜR ŞÜKÜR' DİYE ATAR
Sizce ünlü yıldızlar bu nedenle mi alkolik ya da uyuşturucu bağımlısı oluyor?
Herhalde bu maddeler bazılarını motive ediyor diye düşünüyorum. Desteğe ihtiyaçları oluyor herhalde. Aslında hepimizin desteğe ihtiyacı var. Yalnız kalmak istemiyor ve bir yere sığınıyoruz. Ben bunu farklı yöntemlerle yapıyorum; birisi alkolle, birisi uyuşturucu ile yapıyor. Ben mesela; her yaz köye giderim. Orada büyüklerimin ellerini öpüp enerjilerini, hayır dualarını alırım. Aldığım o enerjiyle işlere geri dönerim.

Dualar sizin için çok önemli mi?
Bütün dinlere sonsuz saygım var. Belki çok dindar olduğum söylenemez, dini vecibelerimi tam olarak yerine getirmiyor olabilirim ama çok inançlıyım. Kalbim 'Şükür, şükür' diye atar. Çok şükrederim. Dünyanın en huzurlu insanıyım. Problemli dönemleri aştığımı düşünüyorum. O maddeleri kullanan, alan arkadaşları da anlamamız gerekiyor bence. Çünkü sanat çok entresan bir durum. Bazen sanatını icra ederken, o atmosferi yakalayamazsan maalesef böyle desteklere ihtiyaç duyulabiliyor.

Neşet Ertaş, devlet sanatçılığını kabul etmediğini ve türkülere gerekli ilginin gösterilmediğini belirtti. Türkülerimiz gerekli ilgiliyi görebiliyor mu sizce?
Kaçınılmaz olarak popüler müziğin gerisinde kalıyor. Pop müziği daha çok gençler dinliyor. Bu anlamda bize de o kitleyi yakalamak için sorumluluk düşüyor. Biz otantik müzikle popüler müziğin ortasını bulmaya çalışıyoruz. Tarihi bir bina düşünün; biz onu sağlamlaştırmaya çalışıyoruz. Albümümde Mahsuni Şerif'le düet yaptım. Mahsuni Şerif'i bilmeyen çok insan var, bilmek zorunda da değil. Bizler de tanıtmak için bir şeyler yapıyoruz.

BANA 'EVDE KALDIN' DİYORLAR
Özel hayatınızda tanımıyoruz sizi, neye sinirlenirsiniz mesela?
Kolay sinir olmam ama olduğum zaman o halimden nefret ediyorum. Hassasım ve pozitifim. Normal insan olmaya çalışıyorum ama bu sanat işi çatlak bir iş. Normal insan gibi konuşuyorum ama aslında normal değilim. Kinci değilim ama yapılan kötülüğü unutmam. İyiliği de çok hatırlamam. Bana, 'Sen de hep kötüleri hatırlıyorsun' diyorlar. Ama benim standartım hep iyilik zaten. Tamamen bir teraziyim. Bütün dengesizliğimiz adalet için.

Evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?
Düşünmüyorum. Artık bana evde kalmış muamelesi yapıyorlar. Ben mutluyum hayatımdan. İşimle evlenmişim. Enerjim kendime yetiyor, evlendiğimde iki tarafa bölünecek enerjim. Aslında evlilikten korkuyorum. Eşimi üzmemek için evlenmiyorum. Ama eninde sonunda birini üzeceğim (gülüyor).

Hayatınızda biri var mı?
Gönlüm boş değil. Ama evlilik kısmet işi. Daha önce evliliğimi kafamda canlandırdım; nikah masasındayım, şahitler var, nikah kıyılıyor, en son mikrofon geliyor, içimdeki ses 'Hayır' diyor. 25 yaşında olsaydım karar vermek kolaydı. Çocuk sevgimi yeğenlerimle gideriyorum. Benim bir çocuğum olsun gibi durumum yok yani. Zaten evlilik çocuk için olmalı.

35 YAŞINA GELDİĞİME İNANAMIYORUM!
35 yaşındasınız. Yolun yarısına geldiğinizde hayatınızda farklılıklar oldu mu? Tabii ki... İnanmamaya çalışıyorum, 'Gerçek mi?' diyorum ama 35 oldum. Ömrümün yarısı gitmiş ama hayat daha yeni başlıyor. Yaşamı çok seviyorum. Bu yıl biraz duygusalım. İş ve yuva kurma düşüncem var, ondan dolayı da olabilir. Yani bir karar aşamasındayım. Belki bunları ele alma zamanı geldiği için duygusallık söz konusu.
CANLI YAYIN