Tuba Büyüküstün isyan etti

GİRİŞ TARİHİ:  30.03.2011, 09:17 GÜNCELLEME TARİHİ:  30 Mart 2011 Çarşamba, 11:25

Tuba Büyüküstün, dizi sürelerinin 45 dakika yerine 90 dakika olmasından dert yandı: Çok daha kaliteli sahneler çıkarabilecekken, neden el yordamıyla iş yapıyoruz? 68 saat uyumadığımız zamanları biliyorum. Bu noktada, bir insandan ne kadar iyi iş çıkabilir ki?

atv'nin sevilen dizisi 'Gönülçelen'de 'Hasret' karakterini canlandıran Tuba Büyüküstün, mecMUA dergisi için senarist Mert Özkan'a röportaj verdi. Oyunculuk ve hayata dair konuşan genç oyuncu, kendisiyle ilgili küçük bir sır da verdi: "Sevdiğim insanların bana dokunmasından mutlu olurum."

Oyunculuk nasıl başladı?
Üniversitede okurken reklamlarda oynuyordum. Tomris Giritlioğlu da beni bu reklamlardan birinde görüp çağırdı. İki proje vardı ama ben de tam o sırada diploma projemi hazırladığım için kabul edemedim.

Kostüm ve dekor tasarımı okuyordunuz...
Çağan Irmak'ın 'Çemberimde Gül Oya' projesi geldi... Çok ilgimi çeken bir yönetmendi ve kabul ettim.

Artık projeleri seçmeye başladığınız bir noktaya geldiğinizi düşünüyorum. Bir sonraki projeyi seçerken, nelere dikkat ediyorsunuz?
Olabildiğince birbirinden farklı karakterleri seçmeye çalışıyorum. Bir Roman kızı, Antakya'daki bir toprak kızı, İstanbul'da zengin bir ailenin kızı, Urfa'da doğmuş ama ailesiyle İstanbul'a gelmiş bir kız. Kültür olarak da birbirinden farklı tipleri seçmeye çalışıyorum.

ALTI AYDA HAZIRLANDIM
Rol için gerekli olan hazırlık dönemi nasıl geçiyor?
'Gönülçelen'deki Roman kızı mesela... Onların bizden tamamen farklı bir hayat tarzları, bir tarihleri var. Danslarını öğrenmek için Roman bir hocayla çalıştık. Şive dersleri aldım, evlerine gittik... Tüm tarihlerini araştırmam da epey uzun sürdü. Tüm bu çalışmalarım yaklaşık altı ay sürdü. Tabii karakterlerin bir fizyonomisi de var.

Karakterin yaratılması sürecindeki sorumluluğunuz ne kadar?
Ben o konuda çok titizim. Kostüm ve dekor okumamın da bunda büyük etkisi var. Okulda oyun çıkartırken dekor yapardık, kostümleri yaparken tiplemeleri de yapardık. Makyajlarına kadar çizerdik.

'Hasret'i nasıl yarattınız?
Ben karakteri yaratmaya, onun tiplemesini kafamda oturtarak yaratmaya başlıyorum. O yüzden saçlarımı kızıla boyattım. Çok karşı çıktılar ama kararlıydım bu konuda. Sonunda kabul ettiler. 'Hasret'in ten rengi konusunda bile çok kafa yorduk.

Çekim öncesi ritüelleriniz var mı?
Yok galiba. Dizi çok uzun soluklu bir çalışma gerektiriyor. O karakter artık bedeninizin bir parçası oluyor. Sete geldiğinizde, o sizde hazır bulunuyor. Vücut, mimikler, her şey hazır oluyor.

Yaptığınız işi en çok zorlaştıran kısım hangisi?
Yani, yok öyle bir şey...

NİYE AZIYLA YETİNİYORUZ?
Türkiye şartlarında...
Ha tabi, çok daha iyi şartlarda çok daha kaliteli işler yapabilecekken, neden daha azıyla yetindiğimizi anlamıyorum. Haftada 90 dakika yerine 45 dakika olduğunda, çok daha kaliteli sahneler çıkarabilecekken neden çok daha çabuk ve el yordamıyla iş yapıyoruz?

Garip çalışma saatlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
68 saat uyumadığımız dönemleri biliyorum. Bu noktada, o insandan ne kadar iyi bir şey bekleyebilirsin ki? Bir oyuncunun yüzü ne kadar yerinde durabilir? Beyin ne kadar yerinde durabilir? Kameraman, yönetmen için de aynı şey geçerli. Sonuçta organlarınız yeterince iyi çalışmıyor! Böyle bir durumda vücut ne kadar iyi çalışabilir?

Oyuncu ücretlerinin de bu gidişatta etkili olduğu söyleniyor...
Şimdi şöyle bir şey var; medyada yazılan oyuncu ücretleri doğru değil. Dolayısıyla ben bu iddialara sadece gülüyorum...

Bu görüşe karşısınız yani...
Yorum yapmak istemiyorum.

SEVDİĞİM İNSANLARIN BANA DOKUNMASI MUTLU EDİYOR
Yoğun dizi çekimine rağmen geçtiğimiz ay Fas'a gittiniz...
Bir firmanın Ortadoğu'daki ve Türkiye'deki yüzü olmak için gittim Fas'a... Fas haricinde başka seyahatlerim de olacak.

Türkiye'deki popüler kültüre oldukça meraklılar. Fas tecrübeniz nasıldı?
Çok acayip geçti. Ben bu kadar beklemiyordum. Bayağı korumalar vardı çevremde. Ben koruma seven biri değilim... Her zaman daha özgür, daha tek başıma olmayı seviyorum. "Ben şuraya gideceğim ve koruma istemiyorum" dediğimde, kesinlikle izin vermediler. "Gerekirse iki koruma vereceğiz ama korumasız kesinlikle olmaz" dediler.

FAS HALKI ÇOK ŞEKERDİ
Fas halkı sizi yakından görmek için çok uğraşmış...
Çok şeker, çok tatlılardı. Sonuçta burası benim evim olduğu için insanlar her zaman beni görebiliyorlar. Oradaysa yolda bir ünlü gördükleri zaman çok daha büyük tepkiler verebiliyorlar.

Ne gibi mesela?
Mesela, Fas'tan ayrılırken, sabaha karşı beşte otelden çıktım, beni bekleyen çok büyük bir kalabalık vardı .

Şimdi size birkaç hızlı soru soracağım... Sizi mutlu eden şeyler nelerdir?
Sevdiğim insanların bana dokunması mutlu eder.

Bunu açalım biraz...

Herkes farklı iletişim kurar. Mesela siz göz temasını bozmadan iletişim kuruyorsunuz, bir başkası başka şekilde... Ben de sevdiğim insanlarla temas halinde olarak iletişim kurmaktan hoşlanıyorum.

ÜŞÜYÜNCE KÜFREDERİM
Yapmaktan keyif alıp bir yandan da utanç duyduğunuz bir şey var mı?
Kemik sıyırmak.

Sizi en çok ne çileden çıkarır?
İnsanların işini severek yapmaması beni çileden çıkarır. Sonuçta o işi severek yapacak bir sürü işsiz insan var.

Hangi durumlarda küfredersiniz? En sevdiğiniz küfür hangisi?
Çok üşüdüğümde, yorulduğumda... Bir de kaza yapmak üzereyken.

Nedir o küfür?
Yani üşümüyorum, yorgun değilim, kaza yapmak üzere de değilim. O yüzden söyleyemem.

KENDİMİ İZLİYORUM
Kostüm ve dekor tasarımı okudunuz ama gündeminizde bu meslek yok galiba...
O her zaman içimde aslında... Doğru zaman, doğru proje ve insanlarla hâlâ yapmak istiyorum. Bu tasarım işi insanın içinden gitmiyor...

Kendinizi ekranda izlemeyi seviyor musunuz?
"Ne yapmışım, ne etmişim?" diye izliyorum. Bir sahnenin çok iyi olduğunu düşünüyorsun ama öyle olmadığını görüyorsun... Ya da beğenmediğin bir sahne iyi çıkıyor. Bence, insanın daha iyi olmak için kendini izlemesi gerekiyor.

CANLI YAYIN