Her iş mükemmel olsun diye yapılır ama her işin küçük ya da büyük hataları olur. Karadayı bizim göz bebeğimiz elbette dizinin işlenişine söz söyleyecek değilim. Sadece gözden kaçan bazı ayrıntıları paylaşmak istiyorum. İlki; açıkçası benim silahla, mermiyle bir işim olmadığı için dahası bu konuyu merak da etmediğim için pek önemsemediğim ama dikkatli gözlerden kaçmayan jenerikteki kovanıyla ilerleyen mermi. Bilmeyenler için söylüyorum: silahtan çıkarken kovan kalır yalnızca mermi çekirdeği gidermiş. Hiç bilmesek daha iyi bilgilerden.
Rahmetli Kostas Amca ve Eleni Teyze'nin yıllardır boş duran ama Nazif Baba'nın yüce gönüllülüğüyle satmadığı, belki bir gün gelir diye çiftin İtalya'da yaşayan yaşayan kızlarını bekleyen, bu sırada da Kara ailesi kadınları tarafından arada temizlenip havalandırılan ve Mahir ve Feride'nin gizli buluşma mekanı olan şirin evde bazı esrarengiz durumlar yaşanıyor. Evet, içinde kimsenin yaşamadığını bildiğimiz evde giriş kapısının kenarındaki büyük ihtimalle doğal gaz sayacını saklamak için kimi zaman bir örtü, kimi zaman bir perde hatta farklı dolaplar kullanıldığı oluyor.
Belki de Eleni Teyze modern zevkleri olan bir kadındır. Hem arkadaki manzara dururken kim takar sandalyeleri değil mi?
Ne kızıyorduk bu bölümlerde Mahir'e. Ya sahi konumuz sandalyelerdi. Evet, bakın değişmiş. Ben o yılların mobilya tarzı nasıl olur pek bilemiyorum ama bizim eve doksanlı yıllarda alınan siyah lake mobilyalara benzer sandalyeler, onların da gözüne batmış olacak ki; sonrasında daha döneme uygun sandalyelerle değiştirdiklerini görüyoruz. Tabi, kimsenin yaşamadığı evdeki bu değişim bizim daha çok gözümüze batıyor ama yapacak bir şey yok.
Sensiz saadet neymiş tatmadım bilemem ki... diye devam eden şarkının sözlerine ilk öpücüğün utangaçlığı eklenmiş ve Feride radyonun sesini kısmak Mahir ise kapatmak isteyince ortam biraz gerilmiş, sonunda da Feride radyoyu kapatmıştı.
Şimdikinin dokunmatik karmaşasından uzak, ne basit ve sade değil mi? Bu olaydan bir kaç gün sonra, Ayten'den Mahir'in nişanlı olduğunu öğrenen Feride, bir hışım 'bizim yer' tabir edilen mekana giderken yine Feride'nin arabasında yine aynı şarkı bu defa plak çalardaki bir plaktan yükseliyordu. Çünkü Feride'nin bu defa o şarkıya da sinirlenip plağı çıkarıp atması gerekiyordu ve arabadan radyoyu çıkarıp atmak o kadar da kolay değil. Hatta bundan da günler sonra, Mahir gerçek annesinin Süleyman Savcı'yla birlikte adadaki evde yaşadığını öğrendiğinde, radyoda tesadüfen Ada sahillerinde bekliyorum çalmaya başlamış ve Feride'nin ne güzel söylüyorlar demesine rağmen Mahir başım ağrıyor bahanesiyle radyoyu kapatmıştı.
Dönem dizisi çekmek zor iş gerçekten. Hele ki İstanbul gibi tarihi korumak yerine yeni ve çirkin bir mimarinin bize dayatıldığı bir şehirde. Tabi, bu benim genel görüşüm. Şimdi söyleyeceğim hata yeni ve güzel bir değişikliklik yüzünden gerçekleşti. Vurulup kollarına düşen Mahir'i hastaneye yetiştirmeye çalışan Feride'ye, bozulup yolda kalan cankurtaranı göstermek isteyen otel görevlisinin işaret ettiği yöne baktığımızda, bir kaç saniye için günümüzdeki gibi ışıklandırılmış köprüyü görürüz.
Sezon geçişlerinde aynı sahne üzerinden devam edilecekse eğer dizi süresi olarak bir saniye geçmiş de olsa gerçek hayatta üç ay gibi bir süre geçtiği için oyuncunun saçı ya da teninde değişmeler olur. Bunun için Aşk-ı Memnu dizisinde Behlül'ün yeşile dönen kaşlarından anımsayabiliriz.
Yakışmış ama güzel olmuş. Burada da ilk sezonun finalinde Orhan'ın, Yasin'i vurduktan sonra ikinci sezon başlangıcındaki kaçış anını görüyoruz. Saçlar, biraz ten rengi hatta sanırım gömlek de değişmiş.