Biraz kendinizden bahseder misiniz?
M.G.: 20 yaşındayız. İsviçre'de doğduk, oradan döndüğümüzden beri İstanbul'da oturuyoruz. Eğitim hayatımız da burada geçti. Ben, Koç Üniversitesi'nde arkeoloji ve sanat tarihi okuyorum. Bunun yanında oyunculuğa da yer vermeye çalışıyorum. Dolu dolu bir hayatımız var kısacası.
D.G.: Ben de Marmara Üniversitesi'nde gazetecilik üzerine eğitim alıyorum. İlk senem olduğu için derslerim hafif. Bu yüzden okulla oyunculuğu birlikte götürebiliyorum.
Oyunculuk nasıl girdi hayatınıza?
M.G.: Aslında oyuncu olmaya karar verişimiz oyunculuğa başladıktan sonra oldu. Tesadüfen ortaya çıkan bir başlangıç diyelim bizim için... İkimiz de oyunculuğu sevdiğimiz için devam ediyoruz. Ben bazen, hayatıma yön verememiş olmamdan dolayı kaygılar yaşıyorum. Yani geleceğim için tam olarak bir şey söyleyemiyorum. Deniz, oyunculuk konusunda daha istekli.
İkiz olmanız oyunculuk yolunda avantaj sağladı mı size?
M.G.: Tesadüfen başladık oyunculuğa. İkiz olmamız da bu tesadüfü yaratan etken oldu. Hayatımıza oyunculuğu katan en büyük etken için, 'avantaj değil' diyemeyeceğim.
D.G.: Oyuncu olan herkesin kendine göre bir avantajı var. Güzel olanın güzelliğinin, çirkin olanın çirkinliğinin avantaj olabildiği bir sektörde, ikizlik de bizim avantajımız oldu.
Günlük hayatınızda bu kadar benzemenin dezavantajını görüyor musunuz?
M.G.: Eskiden ikizlikten yakındığımız olurdu ama şu an hiçbir dezavantaj göremiyorum. Tam tersine çok eğlenceli... İkizlik tuhaf bir şey. Yani, fiziksel olarak benzeyebiliriz hatta aynı olabiliriz ama hislerin herhangi iki kardeşten farklı olduğunu düşünmüyorum.
D.G.: İnsanlar çoğu zaman farklı iki insan olduğumuzu unutup, bizi 'ikizler' olarak algılıyor. Dolayısıyla tek insanmışız gibi davranıyorlar. Bu, sinir bozucu. İkizliğin tek dezavantajı da bu sanırım.
Fiziğiniz çok benziyor ama karakter olarak da benziyor musunuz bu kadar? Giyiminiz, zevkleriniz, hayalleriniz benzer mi?
M.G.: Hayır. Hatta bayağı zıtız bu konularda. Giyim farklı, eğlenmek için gidilen yerler farklı, arkadaşlar farklı, yakışıklı ve güzel anlayışlarımız da farklı. Hayaller zaten apayrı. Ben hep daha evcil düşünmüşümdür. Küçükken oe böyleydik. Ben, evlenip çocuk yapma hayali kurardım; Deniz, "18 yaşına geleyim evden ayrılacağım" derdi.
D.G.: Nasıl bu kadar zıt duygu ve düşüncelere sahip olduğumuzu ben de anlayamıyorum. Bir kıyafet parçasından tutun, toplumun ahlak kurallarına kadar aklınıza gelebilecek her konuda farklı şeyler düşünüyoruz. Bu yüzden de 'ikizler' olarak algılanmak daha sinir bozucu oluyor.
Normal hayatta iyi anlaşabiliyor musunuz?
M.G.: Nazar değmesin bu aralar iyi anlaşır olduk. İlk defa üniversitede ayrıldık birbirimizden. Onun etkisi var tabii. Tekmeli tokatlı kavgalar yerini sözlü kavgalara bıraktı artık... (gülüyor)
D.G.: Melis haklı. Uzak kalmak bizi yakınlaştırdı. Yine de çok kavga ediyoruz ama hasarsız atlatıyoruz artık.
Oyunculukta ayrı yollardan ilerlemeyi düşünüyor musunuz, ne gibi kariyer planlarınız var?
M.G.: Kariyer sorularında ne diyeceğimi bilemiyorum bir türlü. İyi yerlerde güzel alanlarda eğitim alıyoruz. Bunun yanında iyi oyuncularla ve kaliteli yapımlarla oyunculuğumuza devam ediyoruz.
D.G.: Gelecek konusunda bir şey söylemeye cesaret edemiyorum. Dün düşündüklerim bugünkülerle çelişiyor, bu da beni korkutuyor. Eğitimime devam etmeliyim derken oyunculuk adına gelen bir teklif tüm düşüncelerimi alt üst edebiliyor ya da sokakta tanınmak bile "Oyuncu olmalıyım" dediğim bir anda beni bu düşünceden uzaklaştırabiliyor. Artık karar vermem gerektiğini düşünüyorum ama zorlanıyorum.