Huğların yanına giden Saniye Üzüm kızı da yanında götürdü. Traktörün üstünde yanına oturttuğu Üzüm'le eksik yanını tamamlıyordu. Tarlaları teftişe giderken ikisi de çok mutluydu. Biri anne, diğeri de evlat hasretini gideriyordu.
"Senin 'Saniye anne' diyen dillerine kurban!"
Üzüm ona "Saniye anne" diyordu. Üzüm her "Saniye anne" dedikçe Saniye'nin içi gidiyor, annelik duyguları depreşiyordu. Annelik duygusunu Üzümle tadan Saniye'nin mutluluktan içi içine sığmıyordu. Üzüm'ün annesi artık Saniye olmuştu. Bunu iki tarafta da gönüllü kabullenmişti.
Üzüm: "Saniye Anne bana da öğretsene…"
Zeliş'in Üzümü anne yokluğunu çekmiyordu artık, kimsesiz değildi. Büyüyünce hanım kâhya olmak isteyen Üzüm'ü okutmak istiyordu Saniye. Kendisini geçsin, kaderini yaşamasın istiyordu. Üzüm okuyacak, hâkim olacak, öğretmen olacak, belki de vali olacaktı.
"Ben doktor olacağım, anneleri iyileştireceğim"
Üzüm kızın hayalleri farklıydı. O büyüyünce doktor olmak istiyordu. Doktor olursa, hasta olan anneleri ölümden kurtarabilirdi. Anneleri ölen çocuklar da üzülmezdi. Annesini kurtaramamıştı belki ama diğer bütün anneleri kurtarabilirdi. Çocuk yüreğiyle bunu istiyordu. Hatta Saniye annesi bile hastalanırsa, yine o iyileştirecekti. Saniye, Üzüm'ün bu düşüncelerini öğrendiğinde kalbi daha da eridi, Üzüm'ün kalbiyle bir oldu. Üzüm, bu hayatta ona verilen en güzel hediyeydi.
Haberin videosunu izlemek için